6 Temmuz 2014 Pazar

Nazar Değmesin Pazara

İletişim okullarında “ Köpek adamı ısırdığında değil adam köpeği ısırdığında haber olur” diye öğretiliyordu ama bizim patron “Kurban kesildiğinde” diyordu.

İlçenin yerel gazetesinde muhabirliğe başladım. Hem üniversite sınavlarına hazırlanıyor hem de çalışıyordum.

            Çalıştığım ajans sadece gazete çıkarmıyordu. Matbaa işlerinin yanı sıra dükkan, mağaza açılışları falan da organize ediyordu. Mesela gündüz muhabirken akşam bir dönerci dükkanının açılışında palyaço olabiliyordum.

            Küçük yerlerde haber bulmak kolay değildi. En azından ben bulmakta zorlanıyordum. Gazetecilikle alakam yoktu çünkü. İlçede yaprak kıpırdasa “Yaprak kıpırdadı” diye haber yapıyordum.

            İlk başta zorlanmama rağmen yavaş yavaş alışıyordum işime. Büyük ajansların muhabirleriyle tanışıyordum. En belirgin özellikleri açgözlülük ve yalakalıklarıydı. Yaptıkları süper haberlerden bahsederlerdi genellikle “Karısını ve kaynanasını öldüren adamın haberini benden başka kimse yapamadı”, “Valiyi öldüren şoförün kardeşiyle yaptığım ropörtaj manşetten girmişti” gibi başarı hikayelerini tekrarlarlardı.

            Haber kaynağımız genellikle belediye oluyordu. Güleryüzlü bir belediye başkanımız vardı. Gülen bir başkan yolsuzluk yapmaz mesajı vermek istiyordu herhalde. Her hafta elinde makasla kırmızı bir kurdele keserdi. Açılan yerlerin ilçeye katkılarını bilmem ama sayelerinde sayfaları dolduracak haberim oluyordu.

            Belediyenin her hizmetini manşetten veriyordum. Belediyenin reklam servisi gibiydim. Bir tek ben değil diğer gazeteciler de öyleydi. Nasıl olmasındı ki! Belediye bize çok iyi bakıyordu. Habere çıkmadan önce belediyede ağırlayıp güzel bir yemek veriyorlardı. Daha sonra belediyenin tahsis ettiği arabayla açılışın olacağı yere gidiyorduk. Sistem süperdi. Maaşım asgari ücretin yarısıydı  sigortam da yoktu ama memnundum işimden.

            Dinçer abi dışında hepimiz belediyenin yalakasıydık. Dinçer abi zayıf, uzun saçlı, çürük dişli ve idealist bir gazeteciydi. Çok sigara içerdi. Sigara içmediği zamanlar sigarasını nereye koyduğunu bulamadığı zamanlardı. Yerel bir gazetede muhabirdi. Belediye başkanı hakkında yaptığı yolsuzluk haberleri yüzünden belediyeye çağrılmazdı ve geldiği zaman da belediyecilerden dayak yerdi. “ Başkan, ilçemize bağlı olmamasına rağmen kendi köyünün yollarını yapıyor “ diyordu. Anlam veremiyordum Dinçer abinin bu tutumuna “ Ne kötülük vardı bunda. Koskoca başkan köyüne yol yapmış çok mu? Yapmasa köylüleri bela okur adama” diye düşünürdüm önümdeki kuzu etini yerken.

            Gazetemizi kimse satın almadığı için bedava dağıtıyorduk. Dağıtımını da ben yapıyordum. Gazeteleri yüklenip sokak sokak, cadde cadde gezerek kahvelere, esnaflara dağıtıyordum. Benden başka muhabir olmadığı için her haberin altında benim imzam vardı. Haberin altında ismimi görmek gurur vericiydi(Haberin ilçeye yeni getirilen çöp bidonları haberi olması duyduğum gururdan bir şey eksiltmiyordu) Bir gün bir gazeteci “Her haberin altına ismini yazmasan daha iyi olur” dedi bana. Beni kıskandığını düşünmüştüm. Nasıl bir özgüvenim varsa artık!

            Belediyede yemeğimizi yedikten sonra pazar yerinin açılışına gittik. Başkanımız güleryüzüyle bizi bekliyordu. Mahalle sakinleri için haftada iki gün kurulacak bir pazar yeriydi. Pazar olmadığı zamanlarda da ücretli otopark olarak kullanılacaktı. Başlığım hazırdı bile “ Pazar’ımıza Nazar değmesin!” Dinçer abi “ Burdaki fakir fukaranın evlerini yıkıp otopark yaptılar. Pazar muhabbetini de asıl amaçlarını saklamak için yapıyorlar” diyordu. Yine dayak yiyecekti. Huzurumuzu kaçırıyordu.

            İlçe sakinleri ise Dinçer abinin bu çabalarından habersiz sadece faturaları ödemek için gidiyordu belediyeye. Her salı belediyede halkı dinleme günü vardı. Belediyeciler halkın sorunlarını dinliyordu. Mahallesine pazar isteyen birkaç teyze ve oğluna iş isteyen üç-beş ihtiyar oluyordu bunlar.

            Yaptığım hiçbir haber patronumuz tarafından eleştirilmiyordu. Haberle ilgilendiği yoktu zaten. Reklam olduktan sonra hiçbir sorun yoktu. “Kurban bayramına az kaldı. Kurum başkanlarının bayram mesajlarını almalıyız” diyordu. Bayram mesajı demek para demekti. İletişim okullarında “ Köpek adamı ısırdığında değil adam köpeği ısırdığında haber olur” diye öğretiliyordu ama bizim patron “Kurban kesildiğinde” diyordu.

            Yine bir belediye hizmeti için karnımız doyurulup hizmet mekanına götürülmüştük. Tadilatı biten köy okullarının açılışındaydık. Eğitimin önemine vurgu yapan kısa konuşmasının ardından kurdeleyi kesti başkan. “ Belediye’den Eğitime Tam Destek” başlığıyla okuyucularıma duyuracaktım bu haberi. Dinçer abinin ne dediğini merak ediyorsunuzdur “Tadilat için toplanan paralarla köyüne bir okul yaptırdı. Az para kalınca da bu okulların tadilatı baştan savma yapıldı”. Dinçer abi sağ olduğu sürece başkanın köyüne medeniyet gelmeyecekti anlaşılan. Belediyeciler dövmekten bıkmışlardı onu.

            O yaz üniversite sınavlarını kazandığım için muhabirliği bırakıp İstanbul’a okumaya gittim. Birkaç ay sonra da belediye başkanımızın yolsuzluktan içeri alındığını öğrendim. Başkanın köyü yetim kalmıştı. Dinçer abinin yaptığı haberlerin de etkisi vardır muhakkak ama başkan bir yıl içerde yattıktan sonra bir sonraki seçimlerde yine aynı partiden belediye başkanı seçildi.

“Sen yanmasan ben yanmasam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” diyordu Dinçer abi. Tek başına yandığı için kısa sureli bir aydınlık sağlamıştı.
           

                                                                                                                                          PAT  
patoyku@gmail.com 
www.facebook.com/pat.oyku        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder