“Allah korusun otobüsümüz bir kaza geçirse ikinci bir Susurluk
olabilirdik Recep abiyle. Bu bildikleriyle onu fazla yaşatmazlar diye düşündüm.”
Otobüs bilet fiyatlarının uçağınkilerle
karşılaştırılamayacak kadar avantajlı olduğu günlerdi. Cam kenarına bir biletim
vardı.
Koltuğumu buldum ama boş değildi. Cam kenarında 1.80
boylarında ellili yaşlarında yaklaşık yüz kilo olduğunu tahmin ettiğim bir adam
oturuyordu. Özellikle cam kenarı istememe rağmen ses çıkarmadım ve yanındaki
boş koltuğa oturdum. Beni farkedince,
-
“Selamünaleyküm” dedi
-
“Aleykümselam”
Başka bir şey konuşmadık. Yolumuz uzundu. Sohbeti idareli
kullanmalıydık.
Otobüste çiftler dışında kadınlı-erkekli kimse oturmuyordu.
Birbirini tanımayan bir kadın ve erkek yanyana oturamaz diye bir kanun yoktu
ama böyle bir kanun varmış gibi davranıyordu herkes. Toplum erkekler erkeklerle
otursun kadınlar kadınlarla otursun istiyordu. Toplum aynı zamanda gay ve
lezbiyen olmamızı da istemiyordu. Olurda kadın ve erkek yanyana oturursa belki
bundan bir seks çıkardı. Toplum sürpriz seksleri sevmiyordu.Recep abiyle
sürpriz bir sekse imza atmamız imkansızdı. En azından benim cephemden.
İstanbul’dan çıkana kadar ismini ve ne iş yaptığını
öğrenmiştim. İkitelli’de sanayide torna işinde çalışıyormuş, yazları da
memlekete fındık toplamaya gidiyormuş. O da benim üniversiteye hazırlanan bir
öğrenci olduğumu öğrendi.
Arkamızdaki sırada iki çocuklu bir çift oturuyordu. Biri
dört diğeri iki yaşlarında iki erkek çocukları vardı. Onlar için de koltuk
parası ödememek için kucaklarına almışlardı. Bir çocuk kucakta ne kadar
durabilir ki? Bunlar hiç durmuyordu. Koridorda bağıra çağıra dolanıyorlardı.
Anne-babaları da başedemiyordu.
-
“Şimdiki çocukları çok şımartıyorlar. Eğitmesini
bilmiyorlar”
-
“Senin var mı çocuk abi?”
-
“Yok”
Çünkü bir kadın da yoktu hayatında.
-
“Benim biraderin 9 yaşında bir oğlu var beni
görünce mum gibi durur.”
-
“Sen mi eğittin?”
-
“Evet”
-
“Nasıl?”
-
“Çocuğun her istediğini yapmıycan. Her
istediğini yaparsan şımarır. Lunaparka götürdüm bir gün, istediği her şeye
bindirdim. Artık gidelim diyorum, ağlıyor, yine binmek istiyor. Tuttum
kulaklarından eve götürdüm. Abimler de yoktu bana emanet etmişlerdi. Kulağının
altına iki tokat attım, düştüğü yerden iki saat kalkamadı. Ondan sonra da bir daha
şımarıklık yapmadı”
Aslında Recep abi “eğitmesini bilmiyorlar” derken “dövmesini
bilmiyorlar” demek istiyordu. İyi ki evlenmemiş. Zaten herkes
evlenecek diye bir kural yok. Öyle bir kural yok ama yine toplum herkesin
evlenmesini istiyor. Kocalarını ve karılarını baştan çıkarabilecek elleri
siklerinde başıboş bırakılmış insanlar istemiyorlardı. Toplum Tornacı Recep’in de evlenmesini istiyordu. Onun da tokatlayacak
bir karısı ve çocuğu neden olmasındı.
-
“Trabzon’un neresindensin?” dedi Tornacı Recep
-
“Trabzonlu değilim ben abi Mardinliyim”
-
“Trabzon’da ne işin var?”
-
“Liseden arkadaşım oralı. Köyde fındık topluycam
onlarla. Her zaman gitmek istemişimdir Trabzon’a. Fındık toplamak da bahane
oldu”
-
“Mardin de güzel yerdir.”
-
“Gittin mi daha önce”
-
“Askerliği orda yaptım. Çok güzel yer ama
oraların halkı hep PeKaKa. İnsanlar eğitimsiz. PeKaKa onlara kandırıyor.”
-
“Tabi devlet de zamanında hep yanlış
davranışlarda bulunmuş insanlara. Devlet ordaki insanlara kötü davranmasa PKK
de güçlenmezdi”
-
“Bunu yapanlar kim biliyor musun işte?”
-
“Kim abi?”
-
“Hep koministler!”
-
“Devlet komünistlerin elinde mi?”
-
“Bu olayları doğuda yapanlar devletteki
komünistler”
Neler duyuyordum böyle. Bu adam kimbilir daha neler
biliyordu. Allah korusun otobüsümüz bir kaza geçirse ikinci bir Susurluk
olabilirdik Recep abiyle. Bu bildikleriyle onu fazla yaşatmazlar diye düşündüm.
Çay ve kek servisi başlayınca Recep abiyi bir heyecan sardı.
Kafasını sağdan soldan uzatarak muavini takip ediyordu.
-
“Geçen defaki kekleri Eti’nindi. Şimdi
Ülker’inkini dağıtıyorlar”
-
“….”
-
“Sen ne içeceksin?”
-
“Bilmem sen?
-
“Geçen defa yanımdakiyle çay istedik. Adam çayı benim üstume dökmesin mi! Yandım resmen. O anda refleksle adama bir tokat attım
ki sorma. Sonra pişman oldum ama elimde değildi.”
Muavin geldi.
-
“ Ne içersiniz?”
-
“Kola” dedim.
-
“Çay” dedi Recep. Muavin tam giderken,
-
“Bir kek daha alabilir miyim?” dedi
Çayı kendisi döktüğü zaman da yanındakine tokat atıyor muydu acaba?
Çayı kendisi döktüğü zaman da yanındakine tokat atıyor muydu acaba?
-
“Ben aslında her zaman motorla gidip gelirim Trabzon’a.
Bu son iki gidişimde sadece otobüse bindim.”
-
“Motorla İstanbul’dan Trabzon’a mı gidiyordun?”
-
“Evet”
-
“Korkmuyor muydun bu dağ başında kalırım diye?”
-
“Hiç kalmadım Allah’a şükür ama kalsam ne olacak
ki!”
Doğru söylüyordu. Bu adamın dağ başında mahsur kalması ayı
ve kurtların tokatlanma tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını gösterirdi
sadece.
Recep abi heyecanlı bir şekilde yol kenarındaki işaret ve
yol tabelalarını göstererek:
-
“Bak bak üzerindeki delikleri görüyor musun?”
-
“ Göremiyorum abi”
-
“Nasıl göremiyorsun, bak hepsini ben açtım
silahla”
-
“Silahla mı?”
-
“Evet motorla yolda giderken tabelalara ateş
etmeyi çok seviyorum”
Tornacı Recep Toynaksiken Recep çıktı. Eğer önyargılarıma
güvenseydim bu adam İstanbul’daki akraba ziyaretinden Trabzon’daki ailesinin
yanına gidiyordu. Recep abiyi bir an gözümün önünde motor üstünde elinde
silahla tabelalara ateş edip giderken gördüm. Otobüste oturmasından daha
heyecanlı olduğu kesindi. Onun otobüste ne işi vardı hatta. Otobüs biz sıradan
insanlar içindi. Her yüz kişiden biri sadece motorla İstanbul’dan Trabzon’a
giderdi. Özel bir adamdı Tornacı Recep.
Recep’in dürtmeleri yüzünden uzun bir süre uyuyamadım. Ateş
ettiği tabelaları bana gösterip duruyordu. Neyse ki mermisi bitmiş olmalı ki
bir ara uzun bir süre konuşmadı ve o arada uyumuşum.
Recep Abi sabah beni uyandırdı. Mola. Kendisi hiç uyumamıştı
herhalde. Cin gibiydi. Madem uyumayacaktın ne diye cam kenarında oturdun sanki
pezevenk. Sırf tabelalardaki deliklere bakmak için oturmuştu.
Kahvaltı tabağı aldım. Üç bardak da çay içtim. 35 Lira hesap
ödedim. Dinlenme tesisleri insanlar hazine bulup yola çıkıyor sanıyorlar. Recep
abi terasta sadece bir bardak çay içti. Yolculuk boyunca toplam beş dinlenme
tesisinde yedi çay ve beş tuvalet parası için para harcayacaktı sadece.
Mola süremiz bitmiş otobüste şoförü bekliyorduk. Bu sırada
temiz giyimli, altmış beş yaşlarında, bakımlı, halinden tavrından anlaşıldığı
kadarıyla tabelalara ateş etmeyen bir adam ön sıralarda birisiyle tartışıyordu.
Muavin de katıldı tartışmaya:
-
“Lütfen beyefendiye söyler misiniz yerimden
kalksın. Özellikle cam kenarı aldım ben” dedi temiz adam.
-
“Kardeşim 750 kilometredir burda oturuyorum. 10
saattir yanlış yerde mi oturuyorum” dedi cam kenarında oturan ve kalkmak
istemeyen adam.
-
“Abicim haklısın ama Beyefendi Samsun’dan
katılıyor bize. Buraya kadar tek oturdun. Cam kenarı almış beyefendi.”
-
“Banane kardeşim kalkmıyorum ben”
-
“Sizi arkada cam kenarında bir yere alalım
beyefendi” dedi muavin temiz adama
-
“Hayır efendim ne münasebet. Ben koltuğumu
istiyorum”
İyice kilit bir hal alıyordu olay. Herkes benim gibi
kanaatkar değildi işte. Ben bu adam kadar diretsem çoktan tokadı yemiştim
Recep’ten. Recep kulağıma fısıldayarak:
-
“Bak her otobüste mutlaka manyak, arıza bir adam
olur. Bu otobüsün arızası da bu adam” dedi temiz adamı kastederek.
Şoför yavaş yavaş hareket etmeye başladı ama sorun
çözülebilmiş değildi. Temiz adam
-
“Ben böyle ayakta mı gideceğim, lütfen bana
koltuğumu verir misiniz, yoksa sizi şikayet edeceğim” dedi muavine.
-
“Abicim sen o zaman gel benimle arkaya, sana cam
kenarı verelim orda” dedi muavin oturan adama
-
“Hayır kardeşim ne demek ben 750 km’dir bu
koltukta oturuyorum”
-
“Tamam abicim kalk işte biraz çok oturmuşsun
zaten” dedi muavin artık sinirle.
-
“Ben müşteriyim kardeşim bana sesini
yükseltemezsin”
-
“Müşteriysen peygamber misin amk!” dedi muavin
ve bir yumruk attı oturan adama
Ortalık karıştı bir anda. Recep de yanımdan nasıl fırladı
anlayamadım. Kavga dışarıya taştı. Temiz giyimli adam bir kenara çekilmiş
dehşet içinde kavgayı seyrediyordu. Muavini zor sakinleştirdiler. Yolcu
bavulunu isteyip otobüsten ayrıldı. Temiz giyimli adam da bir taksiye binip uzaklaştı.
Tekrar otobüse binmeye götü yemedi. İnenler tekrar otobüse bindi. Şoför tüm
yolculardan özür diledi ve yolculuğumuza kaldığımız yerden devam ettik. Uğruna kavga edilen koltuk şimdi boştu. Bu
kadar adalet sağlayabiliyorduk. Akıl ve komplekslerimiz bizi en azından bir
cinayete kadar götürmemişti. Recep gelip yerine oturdu. (daha doğrusu benim yerime.)
-
“Bak böyle manyak adamlar adamı katil eder işte.
Geldi pisliğini çıkardı gitti. Burnu bile kanamadı. Ben iyi tanırım böyle
adamları. Birkaç sene önce Giresun’da kırmızı ışıkta durdum motorumla. Sigaram
bitmişti. Baktım yakında bir tane dükkan var. Yeşil ışık yanana kadar bir
sigara alır gelirim dedim. Ben sigara alırken yeşil ışık yandı. Bakkal para
üstünü bir türlü veremiyordu. Benim motorun arkasında trafik oldu tabi. Neyse
ben tam para üstünü aldım baktım biri benim motoru kenara çekiyor. Tabi cinlerim tepeme çıktı. Sen misin benim motoru yoldan çeken. Adamı bir
tokatladım, bir dövdüm ki sorma. Elimden zor aldılar. Karakola götürdüler.
Adamdan özür diledim, hastane masraflarını ödedim bıraktılar beni. Özür
dilemeyecektim de polisle uğraşmayayım dedim şimdi.”
-
“Sonuçta sen haklısın abi ne olmuş yani
ışıklarda birkaç dakika bekledilerse. Onların da sigarası bitebilirdi.”
-
“Sonuçta hepimiz insanız yeğenim, her şey
insanlar için. Hata da. Peygamber efendimiz ‘Kendine yapılmasını istemediğin
bir şeyi yaptırma’ demiş”
-
“Bu arada yedekteki kekini arkadaki küçük çocuk
yedi abi”
-
“Eğitim yoksa her boku da yerler.”
Uykumu alamamıştım ve curcunadan başım ağrımıştı. Biraz daha
uyudum. Yine bir dürtüyle uyandım. Recep,
-
“Bak bu ışıklarda dövmüştüm adamı”
Recep abinin hatıralarına saygı duyuyordum. Duygusal adamdı
bu tornacı herhalde. Öyle heyecanlı anlatıyordu ki,
-
“Motorumu tam şuraya bırakırken yakaladım onu. Kulağının
altına öyle bir tokat attım ki etrafında üç tur attı.”
Trabzon'a merkeze yaklaşıyorduk. Recep abi inmek için
hazırlanmaya başladı.
-
“Hakkını helal et kardeş, İkitelli’ye yolun
düşerse beklerim.”
-
“Teşekkürler abi. İnşallah görüşürüz.”
-
“Sen bir yarım saat daha gideceksin burdan.
Merkez’den Araklı’ya dolmuşlar var zaten.”
-
“Eyvallah abi sağol”
-
“Araklı’da askerlik şubesinin orda inersin.
Merkezdir orası. Arkadaşın seni ordan alır”
-
“Tamam abi. Allah razı olsun”
-
“Arkadaşın gecikirse de şubenin karşısında kahve
var, orda oturup çay içersin.”
-
“Eyvllah abi, sağol.”
-
“Hadi Allah’a emanet ol.”
-
“Sen de abi
Sanki Araklı’ya nasıl gideceğimle ilgili bir problemim
varmış gibi konuşmuştu. Eli sadece tokat için değil yardım için de uzanıyormuş.
Hafiften yağmur da başlamıştı. İstanbul’da hava güzel olduğu
için hazırlıksız yakalanmıştı Tornacı Recep. Yağmuru özlemiş gibiydi.
Kaçmıyordu. Bir sigara yaktı. O dumanını üflerken biz de Trabzon merkeze
doğru yol aldık. Oradan Araklı’ya geçecektim. Askerlik şubesinin oraya. Arkadaşım
gecikirse de bir çay içecektim.
2 Ocak 2016 PAT
patoyku@gmail.com
www.facebook.com/pat.oyku