5 Mayıs 2014 Pazartesi

Cengiz Han’ın Tesisatçı Torunu



“Sonuçta böyle günler için hafızasında sakladığı bir şeydi bu. Bu bilgiyi yalnız başına taşımak ona ağır geldiği için herkesle paylaşıyordu muhtemelen.”

Klozet su kaçırıyordu. Tuvalet ve banyonun su sızdırma problemleri kadar canımı sıkan başka şeyler var elbette ama bu sorunun bende yarattığı stres başka.

            Evindesindir. Belki bir işin vardır, belki birazdan güzel bir kahvaltıya oturacaksın, belki fenerin maçı vardır. Kapı çalar, açarsın. İki senedir aynı apartmanda oturduğun halde kendisini tanımadığın, sadece çocuğuna bağırdığında sesini duyduğun, pazar sabahları erkenden süpürge açan düşüncesiz, ev işlerinden yıpranmış, seksiliğini kaybetmiş iki çocuk annesi alt komşundur gelen. “Merhaba ben alt komşunuzum, tuvaletiniz su sızdırıyor da bir baktırır mısınız acaba? ” der. Tuvalet problem çıkarmasa tanımayacaktım alt komşumu. Tuvaleti su sızdırmayan bir evde oturmadım hayatımda. Öyle bir evde yoktur sanırım. Varsa da o evde sıçılmıyordur kesin.

            Klozet ve banyo musluğum ikisi birden bozulmuştu. Banyoda yıkanmadığım sürece problem yoktu. Ama klozet öyle değildi. Devamlı su kaçırıyordu. “Allah bilir kaç kova su boşa gidiyordur” hesaplarıyla çıldırmak üzereydim. Çok zor günler geçiriyordum. Banyo musluğu pahalı olduğu için erteliyordum yapmayı. Klozeti ise ne için yapmadığımı bilmiyordum.

            Klozetin problemi için bir tesisatçı çağırdım. Problem düşündüğümden daha basitmiş. “Taharet musluğu bozuk” dedi tesisatçı. “Taharet hangisi?” dedim. Göt yıkama musluğunu gösterdi. Ne havalı ismi varmış. Asyalı bir ülkenin başkent ismi gibi. Musluk artı servis parası 35 liraya kurtuldum bu problemden. Taharet musluğum canavar gibi görevini icra etmeyi bekliyordu artık.

            Sıra banyodaydı. Güzel bir musluk alıp monte etmesi için usta çağırdım. Kendim de takabilirdim belki ama tesisat işlerinden nefret ediyordum. Hiç güzel anılarım yoktu bununla ilgili. Defalarca söküp dikkatlice takmama rağmen su sızdırmakta inat eden lavabo boruları.

            Usta geldi. Kısa boylu, tombik, esmer, az saçlı yani kel bir adam. Banyodaydık. Musluğu ve ahizesini paketinden çıkarıp incelemeye başladı. Nasıl monte edileceğini çözmeye çalışıyordu. “ 3-4 senedir banyo musluğu ve ahizesi monte etmedim” dedi. Manav falan mı çağırmıştım acaba. Ben bile 3 senede 2 defa falan monte etmişimdir. Yanlış da olsa. “ Tamam ya, şöyle yapacaz, böyle yapacaz” dedi.

            Musluk ahizesini duvara dayayarak ölçü alıyordu. Duş teknemiz küçüktü ve usta şişman olduğu için zor sığıyordu. Musluğun ahizesi de biraz yukarıya monte edilecekti. Dar yerde uzanmaya çalışınca inliyordu.“ Ne iş yapıyorsun?” diye sordu. “Kamera, televizyon işleri” dedim. İlgisini çekti, mutlu oldu. “ Ben de şiir yazıyorum” dedi. Bu sefer de ben mutlu oldum. Hem banyom yapılacak hem de öykü için bana malzeme verecekti.

            Şair bir tesisatçıyla karşı karşıyaydım. “Ne tarz şiirler yazıyorsun?” dedim. “ Aşk şiirleri yazıyorum, yüzde 90 aşk şiirleri” dedi “ Ama damar şiirler” diye uyardı. İddialarını manalı bakışları ve ses tonuyla da destekliyordu. “ Bir dörtlük okur musun?” dedim. “ Ne demek, niye dörtlük hepsini okurum “dedi.

                                    Nereye baksam onu görüyorum
                                    Kalbimden onu atamıyorum
                                    Kadehim boşalmış içemiyorum
                                    Doldur be meyhaneci

Diye başlayıp her dörtlüğün sonu “Doldur be meyhaneciyle” biten bir şiir okudu. “ Vay be! Sen sağlam aşık olmuşsun abi” diye gazladım. “ Evet oldum. 7 yaşından 18 yaşına kadar bir kızı sevdim. Sonra kızı başkasına verdiler.” dedi. “ Niye sana vermediler, istemedin mi?” dedim. “İstedim vermediler. Gariban gördüler beni. O’ndan 12 yaş büyük birine verdiler”dedi. “ Haberin var mı O’ndan, seviyor musun onu hala?” dedim. “ Haberim var, kocası öldü, 4 oğlu var. Ben de evlendim 4 kızım var” diye eski aşkına dair istatistiki bilgiler verdi. “ Seviyor musun hala?”  diye yineledim. “ Hanımım var şimdi. Biz de hanım dedin mi o iş biter. Çoğu kişi ‘Hanım’ kelimesinin nerden geldiğini bilmez. Kullanırlar ama nerden geldiğini bilmezler” diye gizemli bir giriş yaptı. Talih kuşu konmuştu başıma. “Nerden geliyor abi, ben de bilmiyorum” dedim. “ Cengiz Han’ı biliyorsundur. Bir gün halkının karşısına çıkmış. Halk ‘Han’ım çok yaşa” diye tezahürat yapıyormuş. Cengiz Han’ın da yanında hanımı varmış. Cengiz Han halka dönmüş ve şöyle demiş. ‘Ben sizin Han’ınızım bu da benim Han’ım demiş” diye kuşkularla dolu tarihi bir hikaye anlattı. Bu bilgiyi benle paylaştı diye minnettarlığımı belirttim. Usta, bilgisinin keyfini çıkarıyordu. Sonuçta böyle günler için hafızasında sakladığı bir şeydi bu. Bu bilgiyi yalnız başına taşımak ona ağır geldiği için herkesle paylaşıyordu muhtemelen.“Bu da benim Han’ım” diye bir kaç defa daha tekrarladı.

            Matkapla bir kaç delik açtı duvara ama ölçüyü doğru almamıştı. Konuşmaktan işe yoğunlaşamıyordu. Gaz vermekle iyi yapmamıştım. Beni etkilediğini düşünerek ha bire konuşuyordu. “ 1987’de Beyoğlunda Yıldız Ajans vardı. Fotoğraflarımı çektiler filmler için. Ajansın sahibi Fahri abi bana iki şeyden dolayı oyuncu olamazsın dedi. 1. Boyun kısa 2. Gülmek sana yakışmıyor dedi. Gülünce sırıtıyor gibi duruyor muşum” dedi. Keyfim yerinde olsaydı “bir güler misin abi” derdim.Konuşmaktan yanlış iş yapıyor ve canımı sıkıyordu. Ayrıca şişman olduğu için de fena terlemişti. Bir de mont vardı üzerinde. Çıkarmasını söyleyecektim ama iyice ter kokutacak diye söylemedim. O da konuşmaktan akıl edemiyordu.

            Matkapla birlikte ortalık toz dumandı. Usta işe yoğunlaşmak yerine hayat hikayesine başlamıştı. Bozuk musluk, yanlış ölçüm, geveze usta, ter kokusu başım ağrımaya başlamıştı.
                                               
            Musluğu unutmuştu artık. Hayat hikayesini anatırken elinde bir tespih gibi stres atıyordu muslukla. “Daha sonra organize sanayi bölgesinde güvenlik şefi olarak çalışmaya başladım. Kendi kurallarım vardı. Oranın düzeni bana emanetti. Kaçak Romen işçi çalıştırıyordu çoğu iş yeri. Uyuz oluyordum bu Romenlere. Çünkü kaçak çalışıyorlardı. İş yeri sahipleri için göz yumuyordum bunlara. Bu Romenler işten ayrılmaya yakın gelip yalakalık yaparlardı bana. Ben anlardım tabi hemen. Bunlar işten ayrılacakları zaman ya patronlarının dükkanlarını ya da komşunun dükkanlarını soyarlardı. Ben de bunları takibe alırdım. Bir kaç gün pusuya yatardım. Sonra yakalardım bunları suç üstü. Anadan dogma soyar kulübede işkence yapardım bunlara. Polise vermezdim. Çünkü polise versem dükkan sahibi de yanacaktı. Aynı zamanda Romen’e de iylik yapıyordum,sınırdışı edilirdi yoksa. Ertesi gün dükkan sahibine teslim ederdim hırsızı. Başta kızarlardı bana ama sonra hak verirlerdi. Sonuçta benim kurallarıma nizamıma uymalılardı. Ben Romenleri böyle dövünce namım da yürüyordu tabi” diye uzun uzun gururla ve o günleri tatlı bir tebessümle hatırlayarak anlatıyordu manyak. En baba varoluşçu bu adamı çözemezdi. Bana karşı inanılmaz kibardı. Romenlerden ne kadar nefret ediyorsa beni o kadar seviyordu. Kendisini dinleyecek bir keriz bulmuştu.

            Deneme yanılma bir şekilde bitirebildi. Ortalık toz ve terden geçilmiyordu. Bir an once gitmesi için sabırsızlanıyordum. Banyo için büyük bir ahize almıştım. Sanki yağmur altındaymışım gibi yıkanacaktım. “Borcum ne kadar?” dedim.” 40 ver yeter” dedi. İşkenceci şimdi de dolandırıcılığa soyunmuştu. Yarım saatlik işin hakkı en çok 20 Liradır. 40 lirayı öyle bir tonda da söylemişti ki sanki hakkı 80’de o 40 istiyordu. “30 olmaz mı?” dedim. “ Olur, niye olmasın, lafı mı olur, işin görülsün” dedi.

Kapıda kendisini bekleyen ayakkabılarına doğru yolculadım kendisini. Ayakkabıları çok perişan görünüyordu. Acıdım onlara. Terlik gibi giyiyordu ayakkabılarını. Asansör beklerken hala bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Bu adama 4 kız çocuğu baba diyordu.  Asansör geldi. Hayat hikayesini, zavallı ayakkabılarını ve 30 lirasını alarak gitti. Ve ter kokusunu bırakarak.

            Banyom yeniden huzur dolu, pisliklerimi dışarı atıp rahatladığım bir yer olmuştu. İnşallah alt komşum sadece aşure vermek için kapımı çalar artık.


                                                                                                                              PAT

patoyku@gmail.com 
www.facebook.com/pat.oyku