“Mahallenin gençleri düğün
sahibinden ‘Toprak Bastı’ alırlardı. Toprak bastı en az 3-4 kasa bira demekti.
Eğer düğün sahibi toprak bastıya yanaşmazsa damat gerdek gecesini riske atmış
olurdu.”
Çorlu’nun küçük bir mahallesinde
oturuyorduk. Mahallemizde düğünler sokakta olurdu. Traktör kasasına bir tane
org ve iki kolon koydun mu tesisat tamamdı. Mahallenin gençleri düğün
sahibinden ‘Toprak Bastı’ alırlardı. Toprak bastı en az 3-4 kasa bira demekti.
Eğer düğün sahibi toprak bastıya yanaşmazsa damat gerdek gecesini riske atmış
olurdu.
Biz eski
Mahalle’de oturuyorduk. Bir de Yeni Mahalle vardı. Her iki taraf da
birbirlerinin mahallesinden toprak bastı alamazlardı. Almaya kalkanlar olmuyor
muydu? Oluyordu ama sonu taşlı sopalı, bıçaklı kavgalarla bitiyordu.
Eski Mahalle’de Ordu, Sinop,
Samsunlularla birlikte Bugaristan göçmenleri oturuyordu ağırlıklı olarak.
Mahalledeki tek Kürt aile bizdik. Amcalarla birlikte bir aile apartmanında
oturuyorduk. Kürt olmamız sorun değildi mahalle için. ‘Eski Mahalle’ çatısı
altında birleşiyorduk.
Yeni Mahalle bizim kadar karışık
değildi. Bütün sakinleri Bulgar göçmenleydi(Balkan Türkleri). Turgut Özal
döneminde onlar için konutlar yapılmıştı. Ayda bir buçuk lira gibi komik,
formalite bir kredi ödüyorlardı.
Bulgar göçmenlerine ‘Muhacir’
daha doğrusu mahalli dille ‘Macır’ diyorduk. Macırlar Bulgaristan’da ‘Türk’
Türkiye’de ‘ Gavur’ olmakla suçlanıyorlardı. Türkiye’dekilere gavur
olmadıklarını ispatlamak için milliyetçilikte aşırıya gidebiliyorlardı. Bazen onlarla
kavga ettiğimizde bize “Pis Kürtler” diyorlardı. Faşistliklerine “amına
koduğmun macırları” diye aynı faşistlikle karşılık veriyorduk.
Eski ve Yeni Mahalle arasında sık
sık kavgalar yaşanırdı. Kavgaların çoğu saçma sebeplerdendi. Sebeplerin saçma
olması yaralanmaların hafif olmasını sağlamıyordu. Çoğu zaman döner bıçakları
ve demir sopalar kullanılırdı. Aslında kavgalarımızın tek sebebi vardı; aynı
mahallede oturmamamız.
Birbirimizin düğünlerine pek
gitmezdik. Herkes kendi düğününün toprak bastısını alır kendi düğününün kızına asılırdı.
İçki ve kız önemli konulardı.
İki amcaoğlu ve iki arkadaştan
oluşan beş kişilik bir arkadaş grubuyla Yeni Mahalle’de bir düğüne gittik. Ben
ortaokuldan arkadaşlarımı görünce yanlarına gittim. Amcaoğulları da ganimetler
için düğüne karıştılar. Arkadaşlarla düğünün biraz uzağında sohbet ediyorduk.
Biz sohbet ederken yanımıza üç izbandud gibi sarhoş yaklaştı. Sarhoşlardan
biri, adının Piç Sezgin ve mahallenin kabadayısı olduğunu sonradan öğrendiğim
kişi,
-
“ Burda durmayın lan, siktirin gidin” dedi
-
“ Neden” diyerek intihar ettim.
İstem dışı çıkmıştı ağzımdan o kelime. Normal şartlarda
benim de diğer arkadaşlarım gibi çoktan kaçmış olmam lazımdı. Ağzım ve gururum
aklıma karşı geliyordu.Piç Sezgin adam dövmek için aradığı bahaneyi bulmuş
gibiydi.
-
“Ne dedin lan sen!”
-
“Burda duruyorduk, niye gidelim, bir şey
yapmıyoruz ki”
diye gayet uzlaşmacı ama yine de baş eğmeyen aynı zamanda ne
idüğü belirsiz bir cümle kurdum. Geri dönülmez bir yola girmiştim. Piç
Sezgin’in iştahını kabartıyordum.
-
“ Akıllı ol” dedi bana Piç Sezgin’in sağ kolu
izbandud. Sonra Piç Sezgin’e dönerek,
-
“ Tamam boşver hadi gidelim” dedi.
Piç Sezgin alkolün de etkisiyle benden vazgeçecek gibi
değildi. Hala gözünün önünde olmam onu delirtiyordu. Gururumun esiri olmuştum.
Mahallenin bir numaralı psikopatına kafa tutuyordum. İzbandud arkadaşı problem
istemiyordu. Sezgin’i geri çektikten sonra bana dönerek,
-
“ Hadi sen de siktir git artık burden, akıllı ol”
dedi.
-
“ Tamam giderim de bir şey yapmıyorduk ki”
Şansımı zorluyordum. Gururum tatmin olmuyordu. Neyse ki beni
parçalamamaya karar vermişlerdi. İzbandud beni sağlam bir dayaktan kurtarmıştı.
Piç Sezgin ve arkadaşları spor
salonlarının reklam tabelalarındaki vücutlu adamlar gibiydiler. Uzun ve
kaslıydılar. Allah onları seks ve kavga için yaratmıştı.Mahalledeki Sinop’lu
arkadaşlar,
-
“ Amına koduğmun Macırları domuz eti yedikleri
için böyleler” diye teşhiste bulunuyorlardı.
Arkadaşlarımı ses kolonlarının yanında limonata içerken
buldum. Kolonun gürültüsünden beni duyamıyorlardı. Onları kenara çekip olan
biteni ve Piç Sezgin’e nasıl kafa tuttuğumu anlattım.
-
“ İsterseniz gidelim. Şimdi burda karşılaşırız,
tatsızlık çıkmasın” dedim.
-
“ Hiçbir yere gitmiyoruz. Bir şey derlerse kavga
ederiz” dedi Fikret.
Fikret bok gibi bir fikir atmıştı ortaya ama kimse
erkekliğine leke sürdürmemek için “Kaçalım, sikerler belamızı” diyemiyordu.
Fikretin
peşine takılıp düğünün ortalarına doğru gittik. Çok geçmeden Piç Sezgin iki
izbandud arkadaşıyla birlikte göründü. “ İnşallah beni görmez” diye düşünmeye
kalmadan beni gördü ve bana doğru yürümeye başladı. Fikret’i dinlememeliydik.
Nasıl bir tepki vereceğime karar veremiyordum. Piç Sezgin gelip önümde durdu ve
gözlerimin içine baktı. Celladımla karşı karşıyaydım. Elini enseme atarak,
-
“ Sana burdan git demedim mi lan” dedi.
Elini enseme atmasıyla birlikte çetemizin en zayıf halkası
olduğunu düşündüğümüz amcaoğlum Bertan’ın Piç Sezgin’e yumruk atması bir oldu.
Yumruk hiç ummadığımız yerden gelmişti. Her zaman saflığı ve çocukluğuyla dalga
geçtiğimiz Bertan , Kas Tanrısı Piç Sezgin’e kafa tutmuştu. İlk yumruğun
ardından beş kişi Piç’e daldık. Sezgin’in izbandud arkadaşları tanrılarına
karşı yapılan saldırı karşısında şok içindeydiler. Kavgaya karışmadan korku
içinde izliyorlardı sadece. Gaza gelmiştim. Onlara doğru yönelmemle kaçmaya
başlamaları bir olmuştu. Kaçtıklarını görünce kovalamaya başladım. Arkalarından
küfürlerle kovalıyordum. Halbuki dursalar ben kaçacaktım. Önemli olan kas değil
yürekti!
Tekrar
arkadaşlarımın yanına Sezgin’i tekmelemeye döndüm. Beş kişi bir adama değil
aygıra dalıyorduk adeta. Düğüne katılanlar dayak yiyenin gözbebekleri Piç
Sezgin olduğunu anlayınca bize müdahale etmeye başladılar. Dayak yiyeceğimizi
anladığımız için hepimiz kaçmaya başladık.
Korku ve
zafer heyecanıyla düğünden koşar adım uzaklaşıyorduk ama bir sorun vardı. Beş
kişi gittiğimiz düğünden 4 kişi dönüyorduk.
-
“ Bertan nerde?” dedi Samet.
-
“ Düğünün öbür tarafından kaçtı o” diye herkesi
rahatlatan bir açıklama yaptı Fikret.
-
“ En son tellerin orda iki kişiyle kavga ederken
gördüm ben onu, ne ara kaçtı?” diye diretiyordu Samet.
-
“ Yok be oğlum gözlerimle gördüm kaçtığını” diye
ısrar ediyordu Fikret de.
Sonuçta biz Fikret’e inanmak istedik. Bertan kaçmıştı.
Mahallemizdeydik.
Zaferin keyfini çıkarmak için caminin avlusunda buluşup kavgaya anlatıyorduk
birbirimize. Herkes ne kadar sert ve gaddarca vurduğunu anlatıyordu. Hepimizin
anlattıkları doğruysa eğer şuanda Piç Sezgin’in cenaze işlemleri başlamıştır
diye düşünüyordum. Bertan’ı unutmuştuk. Halbu ki kavganın kahramanı oydu.
Düşmana ilk yumruğu o atmıştı.
Biz cami
avlusunda kahramanlığımızı anlatırken yanında yaralı biriyle Keçi geldi camiye.
Mahallemizin bir genci olan Ömer’in lakabı Keçi’ydi. Keçi’nin yanındaki yaralı
Bertan’dı. Mahvetmişlerdi onu. Kan içindeydi ve yüzü tanınmayacak haldeydi.
Hatta Fikret onun Bertan olmadığını idda ederek hala kaçmış olduğunu gördüğünü
söylüyordu. Hemen Bertan’ı oturtup yüzünü yıkamaya çalıştık ama dokunamıyorduk
ona, dokunduğun anda acı içinde bağırıyordu. Zaferimize gölge düşürmüştü bu
dayak.
Misilleme
yapmamız gerekiyordu.
-
“Biz adam toplamaya gidiyoruz sen de Bertan’ı
eve götürüp bizimkilere haber ver” dediler
Bizimkiler. Bütün mahalle bizimkilere güveniyordu. Aile
apartmanıydık. Mesele aile apartmanı olmamız değildi Kürt bir aile apartmanı
olmamızdı.
Zili çaldım. Kapıyı Bertan’ın babası, amcam,
açtı. Bertanı karşısında öyle görünce hayatımda gördüğüm en sert tokadı yapıştırdı
ona. Ancak Kürt biri böyle bir tepki gösterebilirdi. Bunun için Kürtlerden
korkuyorlardı zaten. Çok sinirlenmişti dayak yemesine. Korktum bana da vuracak
diye. Vurmadı. Ne olup bittiğini anlattım. Bayram arifesi olduğu için apartman
kapasitesinin üstünde doluydu. Askerliğini henüz yapmış altı ve askere gitmeyi
bekleyen on kişi vardık. Baba ve amcaları saymıyorum. Üç araba insan, demir
çubuklar, şiş ve silahlarla düğüne doğru yola çıktık. İşler rayından çıkmıştı.
Bunların hepsi Piç Sezgin’e
“Niye” dediğim için oluyordu.
Düğün
yerine vardığımızda düğün hiçbir şey olmamış gibi devam ediyordu. Geldiğimizi
görünce durdular. Kaçan olmadı. Çünkü döneceğimizi tahmin ettikleri için
kaçması gerekenler çoktan kaçmıştı. Amcam elinde silahla,
-
“ Düğün sahibi oğlumu dövenleri bulmazsa
karısını sikecem” diye bağırıyordu orta yere.
Çok sert çıkmıştı amcam. Amca çocukları da buna benzer
tehditler savuruyorlardı. Kimse bir şey diyemiyordu. Gariban adamlardı
Macırlar. Çocuklarının yaptığı kavga onlara patlamıştı. İçlerinden biri benim
“Niye”me benzer bir tepkiyle
-
“Bu maalle saipsiz diil” deme gafletinde
bulundu.
-
“Sahipli olsa ne yazar sahipsiz olsa ne yazar”
dedi dayım elindeki çivili sopayı adamın burnuna dayayarak.
Düğünden bir şey
çıkmayacağı belliydi. Bir şey yapamamıştık ama şeklimizi yapmıştık. Bütün gece
üç araba mahallenin etrafında dönerek dövecek adam aradık. Bulamayınca geri
döndük. Bu adamların daha sonra dövülmesi için de ailenin en azılısı Süleyman
amcaya görev verildi.
Mahallenin
yeni kralı bizlerdik. Piç Sezgin’i dövmüştük. İlk bir hafta misillemelerden
korktuğumuz için mecbur olmadıkça dışarı çıkmıyorduk. Çıksak da toplu
çıkıyorduk. Mahallenin tüm meseleleri bize geliyordu. Konumumuzu korumak için
sürekli adam dövüyorduk. Efsaneyi büyütmek adına bazı arkadaşlar adam
bıçaklıyordu bazen. Piç Sezgin’i aratır hale gelmiştik.
Bir akşam
benle amcam apartmanın bahçesinde otururken Piç Sezgin ve bir arkadaşı geldi.
Zaten biliyorduk geleceklerini, sabahtan haber salmışlardı. Yoksa gördüğümüz
anda yine saldırırdık. Oturdular.
-
“ Selam”
-
“Aleykümselam”
-
“Abicim çok özür diliyorum, bir hataydı kavga.
Lütfen Süleyman’a söyleyin bizi dövmeyi bıraksınlar”
Hem dayağı yiyen oydu hem de özür dileyen. Süleyman’a adamı
dövmesini söylemiştik ama durmasını söylememiştik. Süleyman ve çetesi de
gördüğü yerde dövmüşler bunu. En son kırmızı ışıkta arabadan indirip dövmüşler
adamı.
Ben de
ortamdan gaz alarak lafa karışıyordum.
-
“Ama kavgayı once sen çıkardın, ben orda bir şey
yapmadan duruyordum”
Amcam bu müdahaleme çok kızmıştı. Lafına karışmıştım ve
sonuçta adam özür diliyordu.
-
“Sus Allah’ını sikerim” diye bağırdı bana.
Amcamın bana bu çıkışı Piç(gerçi bir piçliği kalmamıştı)
Sezgin’i iyice korkutmuştu. Ailecek psikopat herhalde bunlar diye düşünmüştür.
Amcam o akşam büyük bir misafirperverlik gösterdi Piç Sezgin’e. Kapımıza gelip
özür dilemişti.
Ben çetenin
içinde çok değildim. Amca çocuklarım birkaç yıl daha Yeni Mahalle’ye kan
kusturdu ve sonra dövecek adam bulamadıkları için sıkılıp bıraktılar bu işleri.
7 Ağustos 2014 PAT