7 Ağustos 2014 Perşembe

Saaipsiz Maalle

“Mahallenin gençleri düğün sahibinden ‘Toprak Bastı’ alırlardı. Toprak bastı en az 3-4 kasa bira demekti. Eğer düğün sahibi toprak bastıya yanaşmazsa damat gerdek gecesini riske atmış olurdu.”


Çorlu’nun küçük bir mahallesinde oturuyorduk. Mahallemizde düğünler sokakta olurdu. Traktör kasasına bir tane org ve iki kolon koydun mu tesisat tamamdı. Mahallenin gençleri düğün sahibinden ‘Toprak Bastı’ alırlardı. Toprak bastı en az 3-4 kasa bira demekti. Eğer düğün sahibi toprak bastıya yanaşmazsa damat gerdek gecesini riske atmış olurdu.

            Biz eski Mahalle’de oturuyorduk. Bir de Yeni Mahalle vardı. Her iki taraf da birbirlerinin mahallesinden toprak bastı alamazlardı. Almaya kalkanlar olmuyor muydu? Oluyordu ama sonu taşlı sopalı, bıçaklı kavgalarla bitiyordu.
           
Eski Mahalle’de Ordu, Sinop, Samsunlularla birlikte Bugaristan göçmenleri oturuyordu ağırlıklı olarak. Mahalledeki tek Kürt aile bizdik. Amcalarla birlikte bir aile apartmanında oturuyorduk. Kürt olmamız sorun değildi mahalle için. ‘Eski Mahalle’ çatısı altında birleşiyorduk.

Yeni Mahalle bizim kadar karışık değildi. Bütün sakinleri Bulgar göçmenleydi(Balkan Türkleri). Turgut Özal döneminde onlar için konutlar yapılmıştı. Ayda bir buçuk lira gibi komik, formalite bir kredi ödüyorlardı.

Bulgar göçmenlerine ‘Muhacir’ daha doğrusu mahalli dille ‘Macır’ diyorduk. Macırlar Bulgaristan’da ‘Türk’ Türkiye’de ‘ Gavur’ olmakla suçlanıyorlardı. Türkiye’dekilere gavur olmadıklarını ispatlamak için milliyetçilikte aşırıya gidebiliyorlardı. Bazen onlarla kavga ettiğimizde bize “Pis Kürtler” diyorlardı. Faşistliklerine “amına koduğmun macırları” diye aynı faşistlikle karşılık veriyorduk.

Eski ve Yeni Mahalle arasında sık sık kavgalar yaşanırdı. Kavgaların çoğu saçma sebeplerdendi. Sebeplerin saçma olması yaralanmaların hafif olmasını sağlamıyordu. Çoğu zaman döner bıçakları ve demir sopalar kullanılırdı. Aslında kavgalarımızın tek sebebi vardı; aynı mahallede oturmamamız.

Birbirimizin düğünlerine pek gitmezdik. Herkes kendi düğününün toprak bastısını alır kendi düğününün kızına asılırdı. İçki ve kız önemli konulardı.

İki amcaoğlu ve iki arkadaştan oluşan beş kişilik bir arkadaş grubuyla Yeni Mahalle’de bir düğüne gittik. Ben ortaokuldan arkadaşlarımı görünce yanlarına gittim. Amcaoğulları da ganimetler için düğüne karıştılar. Arkadaşlarla düğünün biraz uzağında sohbet ediyorduk. Biz sohbet ederken yanımıza üç izbandud gibi sarhoş yaklaştı. Sarhoşlardan biri, adının Piç Sezgin ve mahallenin kabadayısı olduğunu sonradan öğrendiğim kişi,

-       “ Burda durmayın lan, siktirin gidin” dedi
-       “ Neden” diyerek intihar ettim.

İstem dışı çıkmıştı ağzımdan o kelime. Normal şartlarda benim de diğer arkadaşlarım gibi çoktan kaçmış olmam lazımdı. Ağzım ve gururum aklıma karşı geliyordu.Piç Sezgin adam dövmek için aradığı bahaneyi bulmuş gibiydi.

-       “Ne dedin lan sen!”
-       “Burda duruyorduk, niye gidelim, bir şey yapmıyoruz ki”

diye gayet uzlaşmacı ama yine de baş eğmeyen aynı zamanda ne idüğü belirsiz bir cümle kurdum. Geri dönülmez bir yola girmiştim. Piç Sezgin’in iştahını kabartıyordum.

-       “ Akıllı ol” dedi bana Piç Sezgin’in sağ kolu izbandud. Sonra Piç Sezgin’e dönerek,
-       “ Tamam boşver hadi gidelim” dedi.

Piç Sezgin alkolün de etkisiyle benden vazgeçecek gibi değildi. Hala gözünün önünde olmam onu delirtiyordu. Gururumun esiri olmuştum. Mahallenin bir numaralı psikopatına kafa tutuyordum. İzbandud arkadaşı problem istemiyordu. Sezgin’i geri çektikten sonra bana dönerek,

-       “ Hadi sen de siktir git artık burden, akıllı ol” dedi.
-       “ Tamam giderim de bir şey yapmıyorduk ki”

Şansımı zorluyordum. Gururum tatmin olmuyordu. Neyse ki beni parçalamamaya karar vermişlerdi. İzbandud beni sağlam bir dayaktan kurtarmıştı.
           
Piç Sezgin ve arkadaşları spor salonlarının reklam tabelalarındaki vücutlu adamlar gibiydiler. Uzun ve kaslıydılar. Allah onları seks ve kavga için yaratmıştı.Mahalledeki Sinop’lu arkadaşlar,

-       “ Amına koduğmun Macırları domuz eti yedikleri için böyleler” diye teşhiste bulunuyorlardı.

Arkadaşlarımı ses kolonlarının yanında limonata içerken buldum. Kolonun gürültüsünden beni duyamıyorlardı. Onları kenara çekip olan biteni ve Piç Sezgin’e nasıl kafa tuttuğumu anlattım.

-       “ İsterseniz gidelim. Şimdi burda karşılaşırız, tatsızlık çıkmasın” dedim.
-       “ Hiçbir yere gitmiyoruz. Bir şey derlerse kavga ederiz” dedi Fikret.

Fikret bok gibi bir fikir atmıştı ortaya ama kimse erkekliğine leke sürdürmemek için “Kaçalım, sikerler belamızı” diyemiyordu.

            Fikretin peşine takılıp düğünün ortalarına doğru gittik. Çok geçmeden Piç Sezgin iki izbandud arkadaşıyla birlikte göründü. “ İnşallah beni görmez” diye düşünmeye kalmadan beni gördü ve bana doğru yürümeye başladı. Fikret’i dinlememeliydik. Nasıl bir tepki vereceğime karar veremiyordum. Piç Sezgin gelip önümde durdu ve gözlerimin içine baktı. Celladımla karşı karşıyaydım.  Elini enseme atarak,

-       “ Sana burdan git demedim mi lan” dedi.

Elini enseme atmasıyla birlikte çetemizin en zayıf halkası olduğunu düşündüğümüz amcaoğlum Bertan’ın Piç Sezgin’e yumruk atması bir oldu. Yumruk hiç ummadığımız yerden gelmişti. Her zaman saflığı ve çocukluğuyla dalga geçtiğimiz Bertan , Kas Tanrısı Piç Sezgin’e kafa tutmuştu. İlk yumruğun ardından beş kişi Piç’e daldık. Sezgin’in izbandud arkadaşları tanrılarına karşı yapılan saldırı karşısında şok içindeydiler. Kavgaya karışmadan korku içinde izliyorlardı sadece. Gaza gelmiştim. Onlara doğru yönelmemle kaçmaya başlamaları bir olmuştu. Kaçtıklarını görünce kovalamaya başladım. Arkalarından küfürlerle kovalıyordum. Halbuki dursalar ben kaçacaktım. Önemli olan kas değil yürekti!

            Tekrar arkadaşlarımın yanına Sezgin’i tekmelemeye döndüm. Beş kişi bir adama değil aygıra dalıyorduk adeta. Düğüne katılanlar dayak yiyenin gözbebekleri Piç Sezgin olduğunu anlayınca bize müdahale etmeye başladılar. Dayak yiyeceğimizi anladığımız için hepimiz kaçmaya başladık.

            Korku ve zafer heyecanıyla düğünden koşar adım uzaklaşıyorduk ama bir sorun vardı. Beş kişi gittiğimiz düğünden 4 kişi dönüyorduk.

-       “ Bertan nerde?” dedi Samet.
-       “ Düğünün öbür tarafından kaçtı o” diye herkesi rahatlatan bir açıklama yaptı Fikret.
-       “ En son tellerin orda iki kişiyle kavga ederken gördüm ben onu, ne ara kaçtı?” diye diretiyordu Samet.
-       “ Yok be oğlum gözlerimle gördüm kaçtığını” diye ısrar ediyordu Fikret de.

Sonuçta biz Fikret’e inanmak istedik. Bertan kaçmıştı.

            Mahallemizdeydik. Zaferin keyfini çıkarmak için caminin avlusunda buluşup kavgaya anlatıyorduk birbirimize. Herkes ne kadar sert ve gaddarca vurduğunu anlatıyordu. Hepimizin anlattıkları doğruysa eğer şuanda Piç Sezgin’in cenaze işlemleri başlamıştır diye düşünüyordum. Bertan’ı unutmuştuk. Halbu ki kavganın kahramanı oydu. Düşmana ilk yumruğu o atmıştı.

            Biz cami avlusunda kahramanlığımızı anlatırken yanında yaralı biriyle Keçi geldi camiye. Mahallemizin bir genci olan Ömer’in lakabı Keçi’ydi. Keçi’nin yanındaki yaralı Bertan’dı. Mahvetmişlerdi onu. Kan içindeydi ve yüzü tanınmayacak haldeydi. Hatta Fikret onun Bertan olmadığını idda ederek hala kaçmış olduğunu gördüğünü söylüyordu. Hemen Bertan’ı oturtup yüzünü yıkamaya çalıştık ama dokunamıyorduk ona, dokunduğun anda acı içinde bağırıyordu. Zaferimize gölge düşürmüştü bu dayak.

            Misilleme yapmamız gerekiyordu.

-       “Biz adam toplamaya gidiyoruz sen de Bertan’ı eve götürüp bizimkilere haber ver” dediler

Bizimkiler. Bütün mahalle bizimkilere güveniyordu. Aile apartmanıydık. Mesele aile apartmanı olmamız değildi Kürt bir aile apartmanı olmamızdı.

             Zili çaldım. Kapıyı Bertan’ın babası, amcam, açtı. Bertanı karşısında öyle görünce hayatımda gördüğüm en sert tokadı yapıştırdı ona. Ancak Kürt biri böyle bir tepki gösterebilirdi. Bunun için Kürtlerden korkuyorlardı zaten. Çok sinirlenmişti dayak yemesine. Korktum bana da vuracak diye. Vurmadı. Ne olup bittiğini anlattım. Bayram arifesi olduğu için apartman kapasitesinin üstünde doluydu. Askerliğini henüz yapmış altı ve askere gitmeyi bekleyen on kişi vardık. Baba ve amcaları saymıyorum. Üç araba insan, demir çubuklar, şiş ve silahlarla düğüne doğru yola çıktık. İşler rayından çıkmıştı. Bunların hepsi Piç Sezgin’e
“Niye” dediğim için oluyordu.

            Düğün yerine vardığımızda düğün hiçbir şey olmamış gibi devam ediyordu. Geldiğimizi görünce durdular. Kaçan olmadı. Çünkü döneceğimizi tahmin ettikleri için kaçması gerekenler çoktan kaçmıştı. Amcam elinde silahla,

-       “ Düğün sahibi oğlumu dövenleri bulmazsa karısını sikecem” diye bağırıyordu orta yere.

Çok sert çıkmıştı amcam. Amca çocukları da buna benzer tehditler savuruyorlardı. Kimse bir şey diyemiyordu. Gariban adamlardı Macırlar. Çocuklarının yaptığı kavga onlara patlamıştı. İçlerinden biri benim “Niye”me benzer bir tepkiyle

-       “Bu maalle saipsiz diil” deme gafletinde bulundu.
-       “Sahipli olsa ne yazar sahipsiz olsa ne yazar” dedi dayım elindeki çivili sopayı adamın burnuna dayayarak.

 Düğünden bir şey çıkmayacağı belliydi. Bir şey yapamamıştık ama şeklimizi yapmıştık. Bütün gece üç araba mahallenin etrafında dönerek dövecek adam aradık. Bulamayınca geri döndük. Bu adamların daha sonra dövülmesi için de ailenin en azılısı Süleyman amcaya görev verildi.

            Mahallenin yeni kralı bizlerdik. Piç Sezgin’i dövmüştük. İlk bir hafta misillemelerden korktuğumuz için mecbur olmadıkça dışarı çıkmıyorduk. Çıksak da toplu çıkıyorduk. Mahallenin tüm meseleleri bize geliyordu. Konumumuzu korumak için sürekli adam dövüyorduk. Efsaneyi büyütmek adına bazı arkadaşlar adam bıçaklıyordu bazen. Piç Sezgin’i aratır hale gelmiştik.

            Bir akşam benle amcam apartmanın bahçesinde otururken Piç Sezgin ve bir arkadaşı geldi. Zaten biliyorduk geleceklerini, sabahtan haber salmışlardı. Yoksa gördüğümüz anda yine saldırırdık. Oturdular.

-       “ Selam”
-       “Aleykümselam”
-       “Abicim çok özür diliyorum, bir hataydı kavga. Lütfen Süleyman’a söyleyin bizi dövmeyi bıraksınlar”

Hem dayağı yiyen oydu hem de özür dileyen. Süleyman’a adamı dövmesini söylemiştik ama durmasını söylememiştik. Süleyman ve çetesi de gördüğü yerde dövmüşler bunu. En son kırmızı ışıkta arabadan indirip dövmüşler adamı.

            Ben de ortamdan gaz alarak lafa karışıyordum.

-       “Ama kavgayı once sen çıkardın, ben orda bir şey yapmadan duruyordum”

Amcam bu müdahaleme çok kızmıştı. Lafına karışmıştım ve sonuçta adam özür diliyordu.

-       “Sus Allah’ını sikerim” diye bağırdı bana.

Amcamın bana bu çıkışı Piç(gerçi bir piçliği kalmamıştı) Sezgin’i iyice korkutmuştu. Ailecek psikopat herhalde bunlar diye düşünmüştür. Amcam o akşam büyük bir misafirperverlik gösterdi Piç Sezgin’e. Kapımıza gelip özür dilemişti.

            Ben çetenin içinde çok değildim. Amca çocuklarım birkaç yıl daha Yeni Mahalle’ye kan kusturdu ve sonra dövecek adam bulamadıkları için sıkılıp bıraktılar bu işleri.


                                                                                                 7 Ağustos 2014               PAT

patoyku@gmail.com 
www.facebook.com/pat.oyku