19 Ekim 2013 Cumartesi

Barutlu Soğan Bahçesi


 "Ondan bahsederken sevişiyordu adeta. Kocasından ziyade onun 'var olma' durumunu seviyordu." 

      Haftada sadece iki gün dersim vardı ve geri kalan günlerde yapacak bir işim yoktu. Okulda çalışmak için iş başvurusunda bulundum. Beni okulun sağlık bölümünde kayıt odasına verdiler. 
Küçücük yerde 5 kişi çalışıyor, gelen öğrencinin dosyasını çıkarıyor ve not alıyorduk. Sonra da sırasını veriyorduk ve gidiyordu. İki kişinin rahat yapabileceği iş için 4 memur çalışıyordu. Yetmezmiş gibi bir de beni göndermişlerdi.
       Şefimiz Saliha ablaydı. Saliha abla bir iş yapmaz sadece başımızda dururdu. 55-60 yaşlarında falan vardı. Bir gün "Eşin ne iş yapıyor?" dedim,"evli değilim" dedi. Pot kırmıştım. Sorudan etkilenmemiş gibi hafif sırıtarak cevap vermişti. Ben de pot kırmamışım gibi sırıtmasına karşılık verdim. Sanki kadında gözüm varmış gibi "Hiç mi evlenmedin?" diye saçmalamaya devam ettim. "Hiç evlenmedim" diye zorla hafif sırıttı yine. Hemen "hayatında hiç kimseyle yatmamış mı şimdi bu kadın" diye düşündüm hafif sırıtan yüzüne bakarken.O da böyle düşündüğümü tahmin etmiş olmalı ki gülümsemesine mahçubiyet kattı.
        Saliha abladan sonraki en kıdemli memur Kemal abiydi. 50 yaşlarında bir karadenizliydi. "Laz" yerine "Kaz" diye takılırdım ona. Şakalarıma alışkın olduğu için kızmıyordu. Saçma sapan Kaz espirimi her yaptığımda gülerlerdi. Kemal abi sürekli 5 dk işim var deyip 1 saat kaytarırdı. Adam haklıydı, 2 kişi yeterliydi iş için. Kimin arabası var kimin kaç evi var kim ne kadar kazanıyor hepsini bilirdi.
       Sessiz, işten kaytarmayan, 35-40 yaşlarında İbrahim abi vardı bir de. Alçak sesle konuşur, yapılan espiriyi kapardı hemen. Severdim onu. Evli ve iki çocuk babasıydı. İbrahim abinin kaybolma özelliği vardı. Birkaç ayda bir, adam 1 hafta 10 gün falan ortadan kaybolurdu. Psikolojik rahatsızlığı vardı, tuhaftı. Kaybolur, sonra hiçbir şey yokmuş gibi geri gelirdi. Memurlar falan herkes garibanlığını bildiği için adamı idare ederlerdi. Ailesi, çocukları perişan oluyorlardı. Temiz bir adamdı, kaçıp bir işler mi çeviriyor diye düşünmezdiniz. Muhtemelen sokak sokak gezip, deniz kenarında taş sektiriyordu. Geldiği zaman da herkes hiçbir şey olmamış gibi davranırdı. Nerdeydin, niye kaçtın diye sorsak iyice şizofrene bağlayacak diye çekinirdik. Ama helal olsun aklı başında insanların yapamadığı tatili yapıyordu.   
       Zımba götlü Sabite'ye geldik şimdi. 33-34 yaşlarında evlenmek isteyen güzel diyemeyeceğimiz, çok çirkin de diyemeyeceğimiz, erkek dilinde "gideri var" diyebileceğimiz bir kadındı. O kadar dar pantolon ve taytlar giyerdi ki hani götüne iğne batırsanız patlayacak gibi dururdu. Götüne çok güveniyordu ve herkesin farkında olmasını istiyordu. Öğrenci fişlerini dolaptan çıkarmak için domaldığında Kemal abi emekliliğini göremeyecek diye korkardım. Sabite de 5 dk deyip 1 saat kaybolan memur sınıfındandı. "Barut dolu göte ateş arıyor" diyen Kemal abide o ateş vardı ama "buyur benden yakabilirsin" diyemiyordu. 
        Dahiliye doktorunun dedikodusunu çok yapardık. Çok güzel genç bir kadındı ama yaşlı ve zengin bir adamla evlenmişti. Ayıplardık kadını! Yanımıza gelip sohbet ederdi. Hepimiz yavşardık kadına ve aklımızda yaşlı kocası olurdu. Dahiliye doktoru değil yaşlı adamın karısıydı O. Acaba adamın ne kadar parası vardı ve yatakta nasıldı.Kemal abi kocasını, Saliha abla ise kadını kıskanıyordu.
         Sabite evlendi sonunda. Kocasıyla tanışma faslı ilginçti biraz. Halk otobüsünde tanışmışlar. Kocası önce Sabite'yi arkadaşına ayarlamayı denemiş ama olmamış. Adamda arkadaşı olmayınca kendisine ayarlamış. Sabite'nin kocası işsizdi ve çalışmak için bir çabası da yoktu. Muhtemelen maaşı için evlenmişti. Sabite'nin barut dolu götünün yapamadığını maaşı yapmıştı. Kocası ona hiç karışmazdı."Hangi saatte dışarı çıkarsam çıkayım hayatta bana nereye gittiğimi sormaz" derdi. Sormasını isterdi. Adam Sabite'yi kaybetmekten korkmuyordu. 
    Saliha Abla okunmuş kurşun kalemle sürekli dualar edip elindeki kağıda çentikler atardı. Kağıt, çentiklerden kapkaraydı. Hayırlı bir kısmet için dua ediyordu. Sabite gibi değildi Saliha abla. Sabite evlenmese bile cinsel açlığını giderebilecek kudretteydi. Ama Saliha garibim  eve girer girmez üşümesin diye ayağına patik giyen, hiç topuklu ayakkabısı olmayan bir kadındı. Sabite götünü düşünürken o ayaklarını düşünüyordu.
       Saliha ablanın psikolojisi Sabite'nin zerre umrunda değildi. Lafa kocam diye başlar kocam diye bitirirdi. Ondan bahsederken sevişiyordu adeta. Kocasından ziyade onun "var olma" durumunu seviyordu. O her kocasından bahsettiğinde Saliha ablanın dua fısıltıları iyice artıyor, çentiklere kağıt yetişmiyordu. Emekli olmak istemiyordu. Akranları gibi bahçeli bir evde birlikte soğan ekecek bir kocası yoktu. Kağıtlara attığı çentikler çok hüzünlüydü. Çok geç kalmıştı Saliha Abla. Kemal abi onun için " Ne yanıyordur biliyon mu" derdi. Bukowski  ise;

"...düşünüyorum da bir kadın açmamışsa bacaklarını
35 yıl
iş işten geçmiştir
aşk içinde
şiir içinde"  diyordu.
                                                                                                                                                       PAT

patoyku@gmail.com 

www.facebook.com/pat.oyku

                           








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder