8 Aralık 2013 Pazar

Amigo Sevgilim

"Domates ve maydanoz arasında monoton bir hayat sürdüren birinin ilginç yalanlar söyleyerek ilgi toplama çabalarını ona çok görmemeliyiz."

        Bir ayağı sakat olduğu için Topal Kenan diyorlardı ona. 45-50 yaşlarında umut vadetmeyen bir teknik direktördü. Aynı zamanda çarşıya çıkan yolda meyve-sebze sattığı tezgahı vardı. Sabahtan ikindiye kadar seyyar manav, akşam da teknik direktördü. Pazartesi günleri de semt pazarına çıkıyordu.
        Mahallede top oynadığımız bir kum saha vardı. Herkes futbol oynamak için çoğunlukla oraya gidiyordu. Kenan Hoca sahada gördüğü ve ayağı top tutan herkesi takıma alıp lisans çıkarıyordu. İlçemize bağlı bir köy takımının alt yapısında teknik direktördü .  Bütün amca çocuklarıyla birlikte arkadaşlarımız gibi biz de lisans çıkarmıştık. Amca çocuklarım doğru dürüst maç bile izlemiyorken lisans sahibi olmuşlardı. Antrenmanlara ben tek gidiyordum.
        Antrenmanlarımız hocamızın işi sebebiyle akşamları oluyordu. Sadece hafta sonları gündüz antrenman yapabiliyorduk. Hoca söylediği saatten her zaman bir-iki saat daha geç başlardı  antrenmana. Çarşı yolundan sahaya yürüyerek gelirdi ama geç gelmesinin sebebi sakat olmasından kaynaklanmıyordu. Sürekli yanında birileri olurdu ve çok konuşurdu. Agresif ve yalan dolu bir konuşma tarzına sahipti. Bir sürü ünlü futbolcuyu aslında o keşfetmiş ve eğitmişti. Bahsettiği futbolcuların ise hayatları boyunca ilçemize yolu düşmemiştir. Palavra sıktığı  arkadaşları da  12-13 yaşlarındaki öğrencileriydi. Domates ve maydanoz arasında monoton bir hayat sürdüren birinin ilginç yalanlar söyleyerek ilgi toplama çabalarını ona çok görmemeliyiz.
        Kenan Hoca çok içerdi. Cebinde şarapla gelirdi antrenmanlara. O şarap içerken bize de koca sahanın etrafında koşmamızı söylerdi. Yalan dolu sohbetlerine şarap de eklenince bizi unuturdu. Koşmaktan ebemiz sikilirdi. Sahanın ışıklandırması olmadığı için biz de sahanın diğer ucunda oturur, sırayla koşardık. Sarhoş kafayla bunun farkına varmazdı teknik direktörümüz.
        Antrenmanlarımız koşma, şut çekme ve çift kale maçtan ibaretti. Antrenmanlarda kullandığımız toplar sakızdan çıkan hediye topları gibiydi. Penaltı noktasından kaleyi bulanımız çıkmıyordu. Toplar rüzgarsız havada bile saçma sapan yön değiştiriyorlardı. Çingenelerin"gol atana marlboro" oyununda kullandığı toplardı sanırım. Sevgili hocamızın hayal gücü yüksek yalanlarından başka bize verebileceği hiçbir şeyi yoktu.
        Hocamızın herkesin ağzına sakız olan bir de sevgilisi vardı. İlçe futbol takımının şopar amigosuyla arasında bir ilşki vardı. Bunu söyleyen de amigonun ta kendisiydi. "Hocanız bana veriyor" diyordu. Topal Kenan'ın yanı sıra Top Kenan da derlerdi ona. Amigo, çürümüş sarı-siyah dişlerine rağmen hocamızı tavlamıştı. Kenan Hoca evli değildi, yaşlı annesiyle birlikte yaşıyordu.
        Hocamızın cinsel hayatına dair birçok efsane dolanıyordu. Bizden önceki jenerasyondakilerin söylediğine göre antrenman öncesi "daha iyi koşarsınız" bahanesiyle toplu mastürbasyon yaptırıyormuş. Daha önce yalanlarında kullandığı hayalgücünü fantezilerinde de gösteriyordu. Biz sadece söylentilere denk geldik, gözümüzle bir şey görmedik. Allah'tan!
        İlçenin köy takımıydık. Ayda bir antrenman yapmaya ve taraftarımızla bütünleşmeye köye giderdik. Futbol takımının lokaline giderdik önce. Kimse siklemezdi bizi. Oralet parasını bulan ihtiyarların koştuğu bir yerdi lokal. Evlerine Lig TV bağlasan Samanyolu TV'den vazgeçmeyecek tiplerdi. Futbol böyle bir ortamda nasıl filizlenecekti!
        Köyün futbol sahasında top oynardık. Pardon merasında. Yabani otların arasında koşamıyorduk. Arkadaşımızın tekini yılan soktu bi sefer. (Abartmıyorum yemin ederim!)
        Köy takımıyla yollarımı ayırmanın zamanı gelmişti. 2.ligde oynayan ilçe takımının alt yapısına yazıldım ama lisansım hâlâ köy takımındaydı. Kenan Hoca'dan lisansımı her istediğimde çeşitli bahanelerle beni başından savıyordu. Ailemden birçok kişi gidip lisansımı istese de hepsini çeşitli mazeretlerle gönderiyordu.
        Kenan Hoca takımdan ayrılmamı bir türlü hazmedemedi. Çok iyi futbol oynadığımdan değil ilçe takımın antrenörleriyle arası iyi değildi ve ilçe takımından nefret ediyordu. Antrenmanlarımızda saha kenarına gelip beni izliyordu, hata yaptığım zaman bağırıyordu bana. Bu durum yeni hocalarımın hoşuna gitmiyordu. Topal Kenan kariyerimle oynuyordu.
        Bir gün annemle pazarda denk geldik Kenan Hoca'ya. Yine lisansımı istediğimde bu sefer de lisansımın başkanda olduğunu başkanın ise Romanya'da olduğunu söyledi. Hagi'nin olduğu senelerdi ve Romanya modaydı. Başkanımız Romanya'ya futbolcu almaya gitmişti. Pazarın sonlarına doğru gittiğimizde bu sefer de Başkan İsmet abiyle karşılaştım. Başkanımız  pazarda peynir satıyordu. Romanya'ya gitttiği iddia edilen başkan peynirini satma derdindeydi. İsmet Başkanı görseniz bir de, Romanya'nın yerini haritada gösteremez.
        Bir gün okuldan eve geldim. Annem "çabuk Hocanın yanına git, sabahtandır telefonlarla bizi yedi,Çabuk gelsin lisansını alsın diyor" dedi. Sevinçten okul kıyafetimi çıkarmadan yanına koştum. Telaşlı bir suratla beni bekliyordu eski teknik direktörüm. Lisansımı verirken" Amcan biraz ayıp etti, beni yanlış anlamış, neyse sen bunları söyleme selamımı söyle" dedi.
        Kenan Hoca lisansımı kimseye vermeyince ben de belalı biri olan amcama şikayet etmiştim onu. Amcam seyyar iş yerini ziyaret edip " Çocuğun lisansını bugün vermezsen senin diğer ayağını da sakatlar patlıcanları götüne sokarım"  demiş. Kenan Hocamın dediği gibi "ayıp etmiş biraz!"

                                                                                                                                           PAT
patoyku@gmail.com 
www.facebook.com/pat.oyku

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder