27 Kasım 2014 Perşembe

SİKKOQUES OF CİNEMA

 “Filmin neresine koyarsan koy yer. Gizemli yönetmen olursun. Metaforlu at garantidir.”


On iki cevapsız arama yazıyordu. Kendisi görüşmek istediği zaman defalarca arardı. Metroda telefon çekmediği için bana ulaşamamıştı. Aradım,

-       “ Nerdesin?
-       “Sen nerdesin amk. Kaç defa aradım”
-       “Metrodaydım oğlum”
-       “Ali abinin yerindeyim gel”

Her zamanki yerinde beni bekliyordu Zahir. Halbuki aynı yerde birilerini bekletirdi hep.

-       “Nerde kaldın olum?”
-       “Uzatma amk. İşin olmasa babanın telefonunu açmazsın. Şimdide kalkmış la… ”
-       “ Ya tamam çay söyle iki tane çok önemli bir şey konuşcam seninle”

İki çay söyleyemeyen adam ne kadar önemli bir şey konuşabilirdi ki!

Çaylarımız geldi.

-       “Biri açık olsun demiştim.” dedi Zahir.
-       “Kusura bakmayın efendim değiştiriyorum hemen”
-       “Az önce de aynısı oldu ama”
-       “Kusura bakmayın”

İki liralık çay üzerinden insanların sinir sistemiyle oynuyordu Zahir. Üstelik parasını ödemeyip ısmarlattığı çaylar.

-       “Hava da soğuk abi ya. Sigara içmesen içerde otururduk.”
-       “Rahmetli nenem gibi kafa sikme ya. Oğlum müthiş bir iş projem var. Kaç zamandır aklımdaydı zaten. Biraz daha pişmesini bekledim sana anlatmak için”
-       “Çiğ proje yedirme bana”
-       “Sikecem gırgırını. Dinle insan gibi. Bu proje istediğim gibi gitsin yılda iki daire alırsın Cihangir’de.”
-       “İki yılda bir daireye de razıyım”

Daire almak çok önemlidir. Karakteriniz ne olursa olsun daire(ler)nizin olması sizi saygın biri yapar. Memlekette apartman dikerseniz taşaklarınızı öperler. Elli tane otelin olsun, memlekette apartmanın yoksa eğer boş.

-       “ Playstation 4 salonu mu açıcan lan yoksa” dedim.
-       “Sikkoque”
-       “O ne lan”
-       “Festivalciler için ismi Sikkoque olan bir dükkan açıcam.”
-       “Yönetmen mi satıcan?”
-       “Bırak dalgayı. Her yıl en az yüz festival filmi çekiliyor. Bu filmcilere filmlerinde lazım olan şeyleri satıcam”

Zahir’in söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştım. Yıllarca setlerde dördüncü reji asistanı olarak timecode* tutmaktan kafayı yemişti herhalde. Projem var derken gözleri parlıyordu. Setlerde hep arka planda kalmıştı. Ne sanat ekibinden kızlar ne de makyöz kızlar için hiçbir zaman cazip bir delikanlı olamamıştı. O sadece bir timecodecuydu. Diyeceksiniz ki timecodecu da insan değil mi? Hayır, değil. Şimdi kaderine başkaldırıyordu.

-       “Ne olucak abi bu Sikkoque’de”
-       “Kesinlikle dört-beş tane at olacak. At her zaman tutar.  Filmin neresine koyarsan koy yer. Gizemli yönetmen olursun. Metaforlu at garantidir. Her sene üç-beş tane içinde at olan festival filmi vardır mutlaka. Parasını çıkarır yani”
-       “Karga da fena değil aslında”
-       “Karganın sesi yeter abi. At kadar olmasa da onun da bir gideri var. Güvercin naif yönetmen işi, karga koydun mu karizma olursun. Belki söylediklerim kafana yatmıyordur. Sana şöyle bir örnek vereyim. Hala oğlunun Kars’ta verimsiz birkaç dönüm toprağı vardı. Satmak istiyordu ama kimse almıyordu. Çorak arazisinde bir ağaç dışında da ağaç yoktu. Abicim bir gün filmciler geldiler, karda tek ağacın yanında çekimler yaptılar. Bizim hala oğluna da para verdiler bunun için. Sonra başka yönetmenler de gelmeye başladı. Yani sırf karda tek ağaç görüntüsünden ne paralar kazandı. Beş para etmeyen arazisi acayip değerlendi. Buna özenen köylüler arazilerindeki diğer ağaçları kesip bozkırda tek ağaç işine girdiler. Hala oğlunun memlekette Arçelik bayisi var şimdi.  

Timecodecuya bak sen. Ne anasının gözü çıktı. At-Karga-Tek Ağaç. Fena fikir sayılmazdı.
           
Garson masadaki boşları alırken,

-       “Bir limonlu soda getirsene” dedi Zahir. Kabaca.
-       “Ben de bir çay daha alabilir miyim” dedim. Kibarca.

Zahir, yüzümde anlattıklarının heyecan yaratıp yaratmadığını anlamaya çalışıyordu.

-       “ Nasıl buldun fikrimi?” dedi.
-        “ İyi hoşta sadece At-Karga-Tek Ağaç mı olacak Sikkoque’de”
-       “ Olur mu abi öyle şey. Bunlar temel şeyler. Binanın çimentosu gibi düşün.  Bir de tek başına yaşayan gizemli, bohem roller için bir fikrim var. İşletme ve Fen-Edebiyat fakültelerinden mezun KPSS’cilerden bir ekip kuracam. Bu adamları Allah güldüremez. Koyacan kadraja öyle sığır gibi sağa sola baksınlar, dalsınlar, uzaklara baksınlar. Zaten diyalogları da çok olmuyor. Hatta elimde şahane biri var şimdi. Onu biraz daha pahalıya kiralıycam. Eleman geçen ay Abbas Güçlü’nün programında diplomasını yırttı. Ekran deneyimi de var yani. Mutsuzluktan ölüyor amk.”
-       “Ben de yardımcı olurum sana bu konuda. Kahveden toplarım otuzbircileri getiririm. Karınlarını doyursunlar yeter.”

Beni de havaya sokmuştu timecodecu. Harbiden iyi projeydi. Çok heyecanlandırmıştı beni. Kesin ortak olmalıydım ona. Bu arada garson siparişlerimizi getirdi.

-       “ Bu ne abi? Ben limonlu soda istedim” dedi Zahir. Göt bir şekilde.
-       “ Limonlu soda efendim” dedi garson.
-       “Bu limonlu soda değil, sade sodanın içine limon parçası koymuşsunuz. Ben sizden limonlu soda istedim.”
-       “Limonlu sodamız yok efendim”
-       “ O zaman geri götür istemiyorum”
-       “Ver ben içerim onu” dedim. Fedakarca.
-       “Madem limonlu soda yok bari bir türk kahvesi getir” dedi Zahir. Kaypakça.

Ortamı yumuşatmak adına içinde limon olan sade sodayı ben almıştım. Çaydan önce sodayı içeyim derken çayım soğumuştu. Timecodecu setlerde kendisine yapılan ibnelikleri kafede garsona yapıyordu. Ne demişler “Timecodecunun öc alma gününden korkun”.

-       “Başka neler olacak dükkanda?”
-       “ Kürt filmlerinden de iyi kazanacaz. Dengbej bir kere kesin olacak. On Kürt’ün dokuzunun projesinde dengbej vardır mutlaka. Bildiğim iyi bir dengbej vardı ama kısa filmciler geçen sene o kadar çok bağırttılar ki onu, adam gırtlak kanserinden öldü. Elimde yenileri var şimdi. Toros araba da kesin olacak. Mercedes’ten daha çok kira getirisi var. Tabut zaten Allah’ın emri. Dengbej-Toros-Tabut. Gözün kapalı alacaksın bunları, riski yok. Bu üçünün olmadığı kaç Kürt filmi gösterebilirsin abi bana.”

Ulan! Yıllardır bir dahiyle dostmuşum da farkında değilmişim. Bu işin batma imkanı yoktu kesinlikle. Formül belliydi sonuçta. Timecodecu Zahir coşmuştu bir kere, anlatıyordu.

-       “Dükkanın en alt katı kırtasiye ve internet kafe olacak. Yönetmenler bilgisayardan çıktı alıp DVD kutularına filmlerini koyacaklar hemen orda. Her festival en az beş DVD istiyor. Sırf bu kırtasiye işiyle dükkanın kirasını çıkarırız zaten.”
-       “ Kısa filmciler için bir şey düşünüyor musun?”
-       “Zaten asıl para kısa filmcilerde abi. En az jüri özel ödülü garantili senaryolar satacaz onlara. Çok az parası olanlara ise sadece finale kalma garantili senaryolar verecez. Garip film isimleri olan bir listemiz olacak bir de(Metamorfoz, Döngüsel Kırılma, Kör Ayna vs…) Film ismi işinden de hatırı sayılır bir para kalır bize. Engellilerle, tuhaf hastalıklara yakalanan insanlarla, ölmek üzere olan zanaatkarlarla, köyde yalnız yaşayan ihtiyarlarla her zaman dirsek temasında olacaz. Çektikleri kötü filmlerle jüriyi geçemeyen yönetmenler jürinin vicdanıyla oynayarak ödül almak isteyecektir.”

Daha fazla dayanamayıp kalkıp öptüm timecodecuyu. Bizi kurtaracak olan bir projeye imza atacaktı. Türk kahvesi de gelmişti bu arada,

-       “ Çok geç geldi kahvem, ben on beş dakika önce içmek istiyordum. Şimdi istemiyorum.” dedi Zahir. Utanmadan.
-       “ Kömür ateşinde hazırlıyoruz, hemen olamıyor maalesef” dedi Garson. ‘Belanı sikecem artık’ tonunda.
-       “Ben içmek istemiyorum ama”
-       “Kahveyi ben içebilirim” dedim. Yine Fedakarca.

Bana da yazıktı. Garson bu duruma daha fazla seyirci kalamadı. Sıcak kahveyi Timecodecunun ensesinden dökerek tokatlamaya başladı. Memleketteki sekiz kardeşine para gönderen bir Diyarbakırlıydı garson. Ahşap sandalyeyi kafasında kırıp sandalyenin bacağını Zahir’in götüne soktu. Beş saat süren bir ameliyatla ancak çıkarabildiler götünden sandalyenin ayağını. Böylece Sikkoque projesi de bir süre ertelenmiş oldu.

*Timecodecu: Çekilen görüntülerin kayıt sürelerini ve hangi görüntünün kurguda nerede kullanılacağını not alan kişi.                                                                      

27 Kasım 2014                  PAT

patoyku@gmail.com 
www.facebook.com/pat.oyku



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder